Fillerin karınca ülkelerine yürüyüp, kentlerini yıkıp, onları tutsak kıldığıdır.-
.
.
.
Filler sultanı işte böylece arka ayakları üstüne dikilerek, ön ayaklarını açıp hortumunu uzatarak konuştu, karıncalara karşı fillerini yüreklendirip, onlara karşı her filin içinde sonsuz öç ateşini yaktı.
Ve hüdhüdler başı (kuş oluyor bu.) kılavuzluğunda beş yüz fil, beş yüz ölüm devi, beş yüz hışım, beş yüz keskin balta gibi parlayarak karıncalar kentine indiler. Mübalağa cenk olundu. Kırmızı, kara, sarıca, atlı karıncalar fillerin ayakları altında ülkeleriyle, kentleriyle birlikte yerle yeksan oldular.
Mübalağa cenk olundu, sözünün kapsamını da aşan bir savaş, fillik tarihine geçti. Ve fil savaş tarihinin en büyük destanı yazıldı.
Bir anda feryadü figanlar ayyuka çıktı. Bir anda karınca ülkesinin üstünü bir ölüm, bir yıkım duvarı örttü. Gün ortasında tozdan göz gözü görmez oldu. Gün kavuşurken akşama, ülkelerdeki karıncaların sayısı yarı yarıya inmişti. Karıncaların kaçanı kurtulmuş, kaçamayanları ezilmişti.
Filler sultanı uzakta durmuş savaş alanını seyreyliyor, konurlu konurlu fillerin verdikleri savaşa bakıyordu. Karınca ülkerinin üstündeki duman gittikçe yoğunlaşıyordu.
Sultan hüdhüdler başını çağırttı:
"Ne oldu, şu gözüken yerler karınca ülkeleriyse, bu gördüklerim doğruysa bütün ülkeler yerle bir oldu. Bunlar daha neden elaman demiyorlar, işte buna şaşıyorum." dedi, yüzünde bir ürküntü, bir korku belirdi.
"Aman sultanım" dedi ulukepez, "aman sultanım, elaman ne demek, eğil de bak, binlerce karınca savaş başladığından bu yana onları bağışlaman için kendilerini senin ayaklarının dibine attılar... Eğil de bak."
"Göremiyorum." dedi filler sultanı.
"Onlar çok küçücükler" dedi ulukepez. "İğne ucu kadarcıktır her birisi. Bir fil onları bu kadar uzaktan hiç göremez."
"Peki, seslerini de duymadım." dedi filler sultanı.
"Sesleri inceciktir" dedi ulukepez. "İyi ki duymadın onların sesini. Bir duysaydın, acırdın onlara... Bir ağlıyor, bir yalvarıyorlar ki, aman Allah, yüreği olan dayanamazdı, ben bir kuşken bile, dünyanın üstünde, dışında yaşayan bir yaratıkken bile onların ağıtlarına ben bile dayanamadım, acıdan yüreğim paramparça oldu. Sen hiç, sen hiç dayanamazdın sultanım, sen hiç! İyi ki duymadın onların feryadü figanlarını... Askerlerin de duymuyor onların ağıtlarını, görmüyorlar akan kanlarını, kopan kellelerini... İyi ki görmüyorlar da savaşı böyle acımasız sürdürebiliyorlar. Bak şu göğe, bak benim kuşlarıma sultanım, hiçbiri karıncalar ülkesinin üstünde uçuyorlar mı? Karıncaların bu haline, kentlerinin bu yıkımına can dayanır mı, yürek olan yürek dayanır mı?"
"Dayanmaz." dedi sultan. "İyi ki görmüyor, duymuyoruz."
"Zaten bütün yaratıklar görselerdi, duysalardı savaşı, bütün yaratıklar duyabilselerdi savaş çığlıklarını bu dünyada savaş olamazdı. Savaşın iğrençliği bilinmeyen bir şeydir de... Savaşın kötülüğü saklanan bir şeydir de, yaratıklar onun için kabul edebiliyorlar savaşı."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder