"Richard?"
"Efendim?"
"Neden buradasın?"
"Güzel bir film, Don. Şşşt." Kan revan içindeki Butch ve Sundance neden Avustralya'ya gitmeleri gerektiğini konuşuyorlardı.
"Neden iyi?" dedi.
"Eğlenceli işte. Şşt. Sonra anlatırım."
"Uyan artık. Bütün bunlar yanılsama."
İrkilmiştim. "Donald, bir iki dakika kaldı, sonra istediğin kadar konuşuruz. Ama şimdi bırak da filmi seyredeyim, tamam mı?"
Dramatik bir sesle fısıldadı. "Richard, neden buradasın?"
"Bak, sinemaya gelmemizi sen istedin." Dönüp filmin sonunu seyretmeye çalıştım.
"Girmek zorunda değildin, istemem teşekkür ederim diyebilirdin."
"FİLMDEN HOŞLANIYORUM..." Öndeki adam bir an dönüp bana baktı. "Filmden hoşlanıyorum, Don. Bir sakıncası mı var?"
"Hayır." Film bitip de kullanılmış traktörlerin satıldığı arsanın önünden karanlıkta tarlaya ve uçaklara dönene kadar hiç konuşmadı. Çok geçmeden yağmur yağacaktı.
Sinemadaki o garip davranışını düşündüm. "Senin her yaptığının bir nedeni vardır, Don."
"Bazen."
"Neden sinemaya gittik? Neden öyle aniden Sundance'i görmek istedin?"
"Bir soru sordun."
"Evet. Senin de bir yanıtın var mı?"
"İşte yanıtım. Sen bir soru sorduğun için gittik sinemaya. Film sorunun yanıtıydı."
Benimle alay ediyordu, bundan hiç kuşkum yoktu.
"Sorum neydi?"
Rahatsızlık veren uzun bir sessizlik oldu. "Richard, en parlak zamanlarında bile neden yeryüzünde olduğunu bilemediğini sormuştun."
Hatırladım. "Ve film de soruma yanıttı, öyle mi?"
"Evet."
"Ya."
"Anlamıyorsun." dedi.
"Hayır."
"İyi bir filmi, ama dünyanın en iyi filmi bile bir yanılsamadır, değil mi? Resimler hareket edemezler, sadece hareket eder gibi görünürler. Karanlıkta asılı düz bir perde üzerinde hareket eder gibi görünen, yer değiştiren ışıklar, değil mi?"
"Eh, evet." Anlamaya başlıyordum.
"Diğer insanlar, herhangi bir yerde herhangi bir filme giden insanlar, karşılarındaki sadece bir yanılsama ise, neden oradadırlar?"
"Eh, bir eğlencedir" dedim.
"Eğlence. Doğru. Bu bir."
"Eğitici olabilir."
"Güzel. O her zaman vardır. Öğrenme, iki."
"Hayal, kaçış."
"O da eğlencedir, bir."
"Teknik nedenler. Filmin nasıl yapıldığını görmek."
"Öğrenmek, iki."
"Sıkıntıdan kaçmak..."
"Kaçmak, onu söylemiştin."
Ne söylersem söyleyeyim o iki parmağına uyuyordu, insanlar sinemaya eğlenmek veya öğrenmek ya da ikisi için giderlerdi.
"Ve film bir hayat gibidir, Don, değil mi?"
"Evet."
"O zaman insan neden kötü bir hayat, bir korku filmi seçer?"
"Korku filmlerine sadece eğlenmek için gelmezler, sinemaya girmeden önce onun korku filmi olduğunu bilirler." dedi.
"Ama neden?"
"Sen korku filmlerini sever misin?"
"Hayır."
"Korku filmlerine gider misin?"
"Hayır."
"Ama bazı insanlar korku filmi ya da başka insanlara sıkıcı gelen sabun köpüğü filmlerdeki sorunları görmek için avuç dolusu para ve bir o kadar da zaman kaybederler, değil mi?"
"Evet."
"Onların filmlerini görmek zorunda değilsin, onlar da senin filmlerini görmek zorunda değildir. Buna 'özgürlük' denir."
"Ama insan neden korkmak ister? Ya da sıkılmak?"
"Çünkü bir başkasını korkuttukları için onu hak ettiklerine inanırlar, ya da korkunun verdiği heyecandan hoşlanırlar veya filmlerin hep sıkıcı olduğunu düşünürler. Çoğu insanın kendi filmlerinde çaresiz olduklarına inanmaktan zevk almalarını kendileri için çok sağlam nedenler olarak gördüklerine inanabilir misin? Hayır, inanamazsın.”
“Hayır, inanamam.”
“Onu anlayana kadar bazı insanların neden mutsuz olduklarını merak edip duracaksın. Mutsuz olmayı seçtikleri için mutsuzdurlar, Richard ve bu da normaldir.”
“Hımm.”
“Bizler oyun oynayan, eğlenceden hoşlanan yaratıklarız, evrenin su samurlarıyız. Biz ölemeyiz; perdedeki yanılsamalar ne kadar incinebilirse kendimizi de ondan fazla incitemeyiz. Ama incindiğimize inanırız, hem de çok acı çektiğimizin bütün ayrıntılarını hissederek. Kurbanlar olduğumuza, öldülürdüğümüze ve öldüğümüze, iyi ve kötü talih arasında gidip geldiğimize inanabiliriz.”
.
.
.
.
“Ve kimse incinip yaralanmaz, değil mi? Gördüğün sadece domates salçasından kandır, öyle mi?”
“Hayır, kandır. Ama gerçek yaşamımıza etkisi domates salçası kadardır.”
“Ve gerçek?”
“Gerçek tümüyle kayıtsızdır, Richard. Bir anne çocuğunun oyunlarında oynadığı role aldırmaz; bir gün kötü adamdır, ertesi gün iyi. “Olan” yanılsamalarımızı ve oyunlarımızı bilmez bile. O sadece Kendisini bilir, ve kendisine benzeyen bizleri, kusursuz ve tamam.”
"Efendim?"
"Neden buradasın?"
"Güzel bir film, Don. Şşşt." Kan revan içindeki Butch ve Sundance neden Avustralya'ya gitmeleri gerektiğini konuşuyorlardı.
"Neden iyi?" dedi.
"Eğlenceli işte. Şşt. Sonra anlatırım."
"Uyan artık. Bütün bunlar yanılsama."
İrkilmiştim. "Donald, bir iki dakika kaldı, sonra istediğin kadar konuşuruz. Ama şimdi bırak da filmi seyredeyim, tamam mı?"
Dramatik bir sesle fısıldadı. "Richard, neden buradasın?"
"Bak, sinemaya gelmemizi sen istedin." Dönüp filmin sonunu seyretmeye çalıştım.
"Girmek zorunda değildin, istemem teşekkür ederim diyebilirdin."
"FİLMDEN HOŞLANIYORUM..." Öndeki adam bir an dönüp bana baktı. "Filmden hoşlanıyorum, Don. Bir sakıncası mı var?"
"Hayır." Film bitip de kullanılmış traktörlerin satıldığı arsanın önünden karanlıkta tarlaya ve uçaklara dönene kadar hiç konuşmadı. Çok geçmeden yağmur yağacaktı.
Sinemadaki o garip davranışını düşündüm. "Senin her yaptığının bir nedeni vardır, Don."
"Bazen."
"Neden sinemaya gittik? Neden öyle aniden Sundance'i görmek istedin?"
"Bir soru sordun."
"Evet. Senin de bir yanıtın var mı?"
"İşte yanıtım. Sen bir soru sorduğun için gittik sinemaya. Film sorunun yanıtıydı."
Benimle alay ediyordu, bundan hiç kuşkum yoktu.
"Sorum neydi?"
Rahatsızlık veren uzun bir sessizlik oldu. "Richard, en parlak zamanlarında bile neden yeryüzünde olduğunu bilemediğini sormuştun."
Hatırladım. "Ve film de soruma yanıttı, öyle mi?"
"Evet."
"Ya."
"Anlamıyorsun." dedi.
"Hayır."
"İyi bir filmi, ama dünyanın en iyi filmi bile bir yanılsamadır, değil mi? Resimler hareket edemezler, sadece hareket eder gibi görünürler. Karanlıkta asılı düz bir perde üzerinde hareket eder gibi görünen, yer değiştiren ışıklar, değil mi?"
"Eh, evet." Anlamaya başlıyordum.
"Diğer insanlar, herhangi bir yerde herhangi bir filme giden insanlar, karşılarındaki sadece bir yanılsama ise, neden oradadırlar?"
"Eh, bir eğlencedir" dedim.
"Eğlence. Doğru. Bu bir."
"Eğitici olabilir."
"Güzel. O her zaman vardır. Öğrenme, iki."
"Hayal, kaçış."
"O da eğlencedir, bir."
"Teknik nedenler. Filmin nasıl yapıldığını görmek."
"Öğrenmek, iki."
"Sıkıntıdan kaçmak..."
"Kaçmak, onu söylemiştin."
Ne söylersem söyleyeyim o iki parmağına uyuyordu, insanlar sinemaya eğlenmek veya öğrenmek ya da ikisi için giderlerdi.
"Ve film bir hayat gibidir, Don, değil mi?"
"Evet."
"O zaman insan neden kötü bir hayat, bir korku filmi seçer?"
"Korku filmlerine sadece eğlenmek için gelmezler, sinemaya girmeden önce onun korku filmi olduğunu bilirler." dedi.
"Ama neden?"
"Sen korku filmlerini sever misin?"
"Hayır."
"Korku filmlerine gider misin?"
"Hayır."
"Ama bazı insanlar korku filmi ya da başka insanlara sıkıcı gelen sabun köpüğü filmlerdeki sorunları görmek için avuç dolusu para ve bir o kadar da zaman kaybederler, değil mi?"
"Evet."
"Onların filmlerini görmek zorunda değilsin, onlar da senin filmlerini görmek zorunda değildir. Buna 'özgürlük' denir."
"Ama insan neden korkmak ister? Ya da sıkılmak?"
"Çünkü bir başkasını korkuttukları için onu hak ettiklerine inanırlar, ya da korkunun verdiği heyecandan hoşlanırlar veya filmlerin hep sıkıcı olduğunu düşünürler. Çoğu insanın kendi filmlerinde çaresiz olduklarına inanmaktan zevk almalarını kendileri için çok sağlam nedenler olarak gördüklerine inanabilir misin? Hayır, inanamazsın.”
“Hayır, inanamam.”
“Onu anlayana kadar bazı insanların neden mutsuz olduklarını merak edip duracaksın. Mutsuz olmayı seçtikleri için mutsuzdurlar, Richard ve bu da normaldir.”
“Hımm.”
“Bizler oyun oynayan, eğlenceden hoşlanan yaratıklarız, evrenin su samurlarıyız. Biz ölemeyiz; perdedeki yanılsamalar ne kadar incinebilirse kendimizi de ondan fazla incitemeyiz. Ama incindiğimize inanırız, hem de çok acı çektiğimizin bütün ayrıntılarını hissederek. Kurbanlar olduğumuza, öldülürdüğümüze ve öldüğümüze, iyi ve kötü talih arasında gidip geldiğimize inanabiliriz.”
.
.
.
.
“Ve kimse incinip yaralanmaz, değil mi? Gördüğün sadece domates salçasından kandır, öyle mi?”
“Hayır, kandır. Ama gerçek yaşamımıza etkisi domates salçası kadardır.”
“Ve gerçek?”
“Gerçek tümüyle kayıtsızdır, Richard. Bir anne çocuğunun oyunlarında oynadığı role aldırmaz; bir gün kötü adamdır, ertesi gün iyi. “Olan” yanılsamalarımızı ve oyunlarımızı bilmez bile. O sadece Kendisini bilir, ve kendisine benzeyen bizleri, kusursuz ve tamam.”
1 yorum:
"Mutsuz olmayı seçtikleri için mutsuzdurlar"
Mutsuz olmak seçilmez monşer, mutsuz olmanın içine düşülür...
tıpkı yalnızlık gibi, tıpkı mezar gibi, tıpkı aşk gibi, tıpkı ümitsizlik gibi... onunda içine düşülür.
Yorum Gönder