- Bak, odaya girer girmez, "Tez elden bir kahve pişireyim," dedim. Halbuki niçin kahve içeriz? Hiç düşündün mü, Nuri Usta? Tadı için, desen, değil. Tadı için kahve içeceğine limonata iç... Kokusu için mi? O da değil. Turunç şerbetinin yanında bu bulaşık suyunun kokusu nedir ki?.. Sinirleri tembih edermiş. Laf!.. Rakı ne güne duruyor?.. Hazımmış. Palavra... Yemeklerden sonra elma ye!.. Öyleyse niçin şu meredi içeriz? Çünkü, evvela, biz kahve içmesek kahveciler kahvelerini kime satacaklar? Sonra, alışkanlık denen nesneyi bilir misin, Nuri Usta? Bilir misin ki, insanoğlunun hem en büyük kuvveti hem en büyük kepazeliği bu alışkanlık denen nesnedir!.. Biz kahve değirmeniyle, kahve cezvesiyle, kahvesiyle, eviyle, minderiyle, hukukuyla, felsefesiyle kendimize bir ikinci dünya yaratırız. Sonra bu yarattığımız dünyanın esiri oluruz. Başlar o bizi yaratmaya.
Artık o eskiyip onun içinden bir yenisini doğurana kadar bir kavga, bir gürültü... Aslanı kafese alıştırmak için onu yavruyken tutup içeri atarlar... Bizi kırk yaşında kafese koysalar, üçüncü günü yerimize alışırız. Ve on sene kafeste kaldıktan sonra dışarı salsalar, on yıl yattığımız yeri üç haftada unutuveririz... Bilir misin ki, Nuri Usta...
.
.
.
Nuri Ustanın anası birdenbire söze karıştı :
- Cemal Bey oğlum, dedi, sen çok okudun mu?
- Eh, biraz, daha da okuyorum...
Ustanın anası aynı çocuk merakıyla sordu :
- Okuyacak, okuyacaksın da, sonra ne olacak?
- Dünyayı anlayacağım.
- Sonra ne olacak? Diyelim okudun, okudun, dünyayı anladın. Sonra ne olacak?
Cemal birdenbire cevap veremedi. Vaktinden önce beyazlanmış hissini veren başına kırmızı oyalı mavi bir yemeni sarmış olan bu kadının önünde, bu eski kamacı ustasının dul karısı karşısında Cemal'in kalın sesindeki istihza ilk defa pürüzlendi :
- Hiç, dedi...
Nuri Usta, "Hiç" diyenin yüzüne hayretle baktı. Ve ilk defa, bu hayranı olduğu adamda bir şeyin, bir şeylerin eksikliğini anladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder