beyaz duvardaki kare şeklinde bir pencereden açık, çıplak gök görünüyordu. göğün merkezinde ise bir güneş.
odada on bir bebek var; çoğu büyük, şişirilmiş beşiklere ikişer üçer yerleştirilmiş, gürültü ve bağrışmalar içinde uykuya yatırılıyor. en büyük ikisi serbest; şişman, hareketli olan bir oyun tahtasını söküyor, zayıf olanı ise pencereden giren sarı günışığının oluşturduğu karede oturuyor, günışığına içten ve aptal bir ifadeyle bakıyor. kır saçlı, tek gözlü bir kadın olan bakıcı bekleme odasında, uzun boylu, üzgün görünüşlü, otuz yaşlarında bir adamla konuşuyor. "anne abbenay'a gönderildi," diyor adam. "onun burada kalmasını istiyor."
"o zaman onu kreşe tam gün mü alacağız palat?"
"evet. ben yeniden bir yurda taşınıyorum."
"merak etme, buradaki herkesi tanıyor! ama kuşkusuz işböl seni de yakında rulag'ın yanını götürecektir. eşsiniz, ikiniz de mühendissiniz."
babanın bakışı, ışıkla uğraştığı için kendisinin varlığını fark etmeyen zayıf çocuğun üzerindeydi. şişman çocuk, ıslak ve sarkmış ara bezi yüzünden çömelik yürüyerek zayıf oğlana doğru hızla yaklaştı. sıkıntıdan veya arkadaşlık etmek için yaklaşmıştı, ama bir kez günışığı karesinin içine girip oranın sıcak olduğunu keşfedince, zayıf çocuğun yanına hızla oturdu ve onu gölgeye itekledi.
zayıf oğlanın boş. kendinden geçmiş hali birdenbire öfkeden doğan bir kaş çatmaya dönüştü. bağırarak şişmanı itti. "git buradan!"
bakıcı hemen oraya koştu. şişman oğlanı doğrulttu. "shev, başka insanları itmemelisin."
zayıf bebek ayağa kalktı. yüzü günışığı ve kızgınlıkla parlıyordu. "benim!" dedi yüksek, çınlayan bir sesle. "benim güneş!"
"senin değil," dedi tek gözlü kadın, kesinlik içeren bir yumuşaklıkla. "hiçbir şey senin değil. kullanmak için var. paylaşmak için var. eğer paylaşmazsan kullanamazsın." zayıf bebeği nazik, amansız elleriyle tutup kaldırdı ve kenara, günışığıyla dolu karenin dışına koydu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder