12.8.11

"Niye ama?" dedi Ernest. Kitabı gösterdi. "Bundaki düşünceler tanrısal nitelikte değil mi?"
"Tanrısallığın izini taşıyorlar yalnızca," diye karşıladı ozan. "Onlarda göksel bir türkünün uzaklardan gelen yankısını duyabilirsin. Ama yaşamım, sevgili Ernest, pek de uyumlu değildi düşüncelerimle. Yüce düşlerim vardı, gelgelelim yalnızca düştü bunlar, çünkü -kuşkusuz kendi seçimimdi bu- aşağı ve değersiz gerçeklerin arasında yaşadım. Hatta kimileyin - yüzüm tutup da nasıl söylüyorum bunu- kendi yapıtlarımın doğada ve insan yaşamında açığa çıkardığı söylenen o yücelik, güzellik ve iyiliğe olan inancımı yitirdim. Söyle o zaman, ey doğruyu ve iyiyi arayan kişi, oradaki kutsal yüzü bende bulacağını nasıl umabildin?"


Önümüzdeki tabakları dört beş kere kaşıkladık, böylece çorbayı bitirmiş olduk. Kimse konuşmuyordu. Bu işi yaparken herkes kabuğuna çekilmiş gibiydi. Büyükbaba tabağına eğilmiş, her zamanki gibi olanca iriliğiyle kendi içine kapanmıştı. Hepimiz bir şey düşünüyorduk. Sonra başımızı kaldırarak karşımızdakinin neler düşündüğünü anlamak istercesine birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Ben neler düşünmüştüm? Herkes neler düşünmüştü acaba?

1.8.11

Cevabı Olan Tek Soru.

- bilinmeyen, önceden görülmeyen, kanıtlanmayan, hayat bunlar üzerine kuruludur. cehalet düşüncenin temelidir. kanıtsızlık eylemin temelidir. tanrı'nın olmadığı kanıtlansaydı dinler olmazdı, ne handdra, ne yomeshta, ne de ocak-tanrıları, hiçbiri. ama tanrı'nın olduğu kanıtlansaydı da gene dinler olmazdı.. söylesenize, genri, nedir bilinen? kesin, tahmin edilen, kaçınılmaz olan sizin ve benim geleceğimize dair bildiğimiz tek kesin şey nedir?
- ikimizin de öleceğimiz.
- evet, işte, cevabı olan tek soru var, genri ve o yanıtı da zaten biliyoruz. hayatı mümkün kılan şey sürekli, dayanılmaz belirsizliktir; yani bir sonra ne olacağını bilememek.