22.7.10

gülümseme

bu gülümsemeyi bulan aschenbach, onu tehlikeli bir armağan gibi alıp yürüdü. o kadar altüst olmuştu ki, taraçanın ve parterin ışığından kaçmak, hızlı adımlarla arkadaki parkın karanlığına sığınmak zorunda kaldı. hem garip bir şekilde öfkeli hem de müşfik azarlamalarının önüne geçemiyordu: " böyle gülmen doğru değil, tadzio! dinle beni, hiç kimseye bu şekilde gülmek doğru değil!" kendini parktaki kanepelerden birine attı, bitkilerin gecedeki kokusunu, kendinden geçmiş, içine çekti. arkasına yaslanmış, kollarını sarkıtmış, yenik düşmüş ve kat kat ürperişlerle sarılı, özlemin burada yersiz, saçma, ayıp, gülünç, ama yine de kutsal, henüz burada da saygıya değer formülünü fısıldadı: " seni seviyorum!"

17.7.10

üç kere 'heves' deyince saçma gelir

“Bir fıçı mı?” dedi Angel. “İçtiniz mi?”
“Hayır,” dedi Jacquemort. “Bomboşum. Yalnızca hareketlerim, tepkilerim, alışkanlıklarım var. Kendimi doldurmak istiyorum. Bu yüzden psikanaliz yapıyorum. Ama fıçım bir Danaide’ler fıçısı. Sindiremiyorum. Düşüncelerini, komplekslerini, duraksamalarını alıyorum ve elimde hiçbir şey kalmıyor. Sindiremiyorum ya da çok iyi sindiriyorum… aynı şey bu. Kuşkusuz, sözcükleri, zarfları, etiketleri tutuyorum; tutkuların, heyecanların hangi deyimlerin altında sıralandıklarını biliyorum, ama onları duymuyorum.”
“Ya şu deney?” dedi Angel.

“…psikanaliz yapacağım kişinin bana her şeyi söylemesi gerekecek. Her şeyi. En kişisel düşüncelerini. En can alıcı sırlarını, gizli inançlarını, kendi kendine bile açıklamayı göze alamadığı şeyi, her şeyi ve gerisini ve onun da ardında olanı. Bunu hiçbir analizci yapmadı. Nereye kadar gidilebileceğini görmek istiyorum. Hevesler ve tutkular istiyorum; başkalarınınkini alacağım. Bugüne kadar bana hiçbir şey kalmamasının nedenini, yeterince ilerlememiş olmama bağlıyorum. Bir kimlik saptama türü geliştirmek istiyorum. Tutkuların var olduğunu bilmek ve onları duymamak; korkunç bir şey bu.”
“İnanın bana,” dedi Angel, “en azından şu istediğiniz pek öyle boş kalmamanızı sağlamaya yeter.”
“Bir şeyin yerine başka bir şey yapmak için en ufak bir nedenim yok,” dedi Jacquemort. “Başkalarından nedenlerini almak istiyorum.”

“Sevgili dostum,” dedi Angel, “yinelememe izin verin; heveslenmeye heveslenmek, daha işin başında, yeterli bir tutkudur. Bunun kanıtı da sizi davranmaya itmesidir.”
Psikiyatr kızıl sakalını okşadı ve gülmeye başladı.
“Ama aynı zamanda heveslerin yokluğunu da kanıtlıyor bu,” dedi.

16.7.10

2 insan

"e, nasılsın bakalım, anlat!"
"hiç!.. söyledim ya!"
bana rast geldiğinden memnun görünüyordu. ihtimal, eriştiği mertebeleri gösterebildiğine , yahut da, benim halimi düşünerek, benim gibi olmadığına seviniyordu. nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu fenaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz. hamdi de bana aynı hislerle hitap eder gibiydi:
"yazı filan yazıyor musun?" dedi.
"ara sıra... şiir, hikaye!"
"bir faydası oluyor mu bari"

1.7.10

The Stone Gods.

"Human beings often display emotion they don't feel. And they often feel emotion they do not display."

That's a discription of me all right. I keep myself locked as a box when it matters, and broken open when it doesn't matter at all.

*

You can change everything about yourself -your name, your home, your skin colour, your gender, even your parents, your private history- but you can't change the time you were born in, or what it is you will have to live through.