30.7.09

- daha önce sana, seni bütününle ve ayrıntılarınla sevdiğimi söylemiştim.
- o halde incele beni.

*

- korkunç bir şey bu. aynı zamanda hem umutsuz hem de feci derecede mutluyum. bir şeyi bu denli istemek çok güzel bir şey.

23.7.09

günışığı

beyaz duvardaki kare şeklinde bir pencereden açık, çıplak gök görünüyordu. göğün merkezinde ise bir güneş.
odada on bir bebek var; çoğu büyük, şişirilmiş beşiklere ikişer üçer yerleştirilmiş, gürültü ve bağrışmalar içinde uykuya yatırılıyor. en büyük ikisi serbest; şişman, hareketli olan bir oyun tahtasını söküyor, zayıf olanı ise pencereden giren sarı günışığının oluşturduğu karede oturuyor, günışığına içten ve aptal bir ifadeyle bakıyor. kır saçlı, tek gözlü bir kadın olan bakıcı bekleme odasında, uzun boylu, üzgün görünüşlü, otuz yaşlarında bir adamla konuşuyor. "anne abbenay'a gönderildi," diyor adam. "onun burada kalmasını istiyor."
"o zaman onu kreşe tam gün mü alacağız palat?"
"evet. ben yeniden bir yurda taşınıyorum."
"merak etme, buradaki herkesi tanıyor! ama kuşkusuz işböl seni de yakında rulag'ın yanını götürecektir. eşsiniz, ikiniz de mühendissiniz."
babanın bakışı, ışıkla uğraştığı için kendisinin varlığını fark etmeyen zayıf çocuğun üzerindeydi. şişman çocuk, ıslak ve sarkmış ara bezi yüzünden çömelik yürüyerek zayıf oğlana doğru hızla yaklaştı. sıkıntıdan veya arkadaşlık etmek için yaklaşmıştı, ama bir kez günışığı karesinin içine girip oranın sıcak olduğunu keşfedince, zayıf çocuğun yanına hızla oturdu ve onu gölgeye itekledi.
zayıf oğlanın boş. kendinden geçmiş hali birdenbire öfkeden doğan bir kaş çatmaya dönüştü. bağırarak şişmanı itti. "git buradan!"
bakıcı hemen oraya koştu. şişman oğlanı doğrulttu. "shev, başka insanları itmemelisin."
zayıf bebek ayağa kalktı. yüzü günışığı ve kızgınlıkla parlıyordu. "benim!" dedi yüksek, çınlayan bir sesle. "benim güneş!"
"senin değil," dedi tek gözlü kadın, kesinlik içeren bir yumuşaklıkla. "hiçbir şey senin değil. kullanmak için var. paylaşmak için var. eğer paylaşmazsan kullanamazsın." zayıf bebeği nazik, amansız elleriyle tutup kaldırdı ve kenara, günışığıyla dolu karenin dışına koydu.

21.7.09

Başka Bir Zaman Anlatılmalı

İnsan tutkuları bilmecemsi şeylerdir ve bu, çocuklarda da yetişkinlerdekinden farklı değildir. Buna yakalananlar ne olduğunu açıklayamazlar; benzeri bir şeyi hiç yaşamamış olanlarsa kavrayamazlar. Bir dağ doruğuna ulaşmak uğruna hayatlarını tehlikeye atan insanlar vardır. Nedendir; hiçkimse, kendileri bile açıklayamaz. Kimisi, onun adını bile duymak istemeyen birinin gönlünü fethetmek için kendini harap eder. Bir başkası, damak zevklerine -ya da şişeninkine- karşı duramadığı için kendini mahveder. Bazısı, şans oyunlarında kazanmak uğruna bütün varını yoğunu verir ya da her şeyini asla gerçek olmayacak bir saplantıya feda eder. Kimisi ancak olduğundan başka türlü olursa mutlu olabileceğini inanır ve hayatı boyunca dünyayı dolaşır. Bazısı da güç sahibi olmadan huzur bulamaz. Kısacası, ne kadar değişik insan varsa, o kadar da değişik tutku vardır.

.
.
.

Atréju çabucak ekledi: "Onu kurtarmazsak ölecek."
"Olabilir!" diye yanıtladı Morla.
"Ama onunla birlikte Fantazya da yok olacak!" diye bağırdı Atréju. "Hiçlik her yere yayılmış bile. Gözlerimle gördüm."
Morla ona kocaman boş gözlerinin ta içinden baktı.
"Buna bir diyeceğimiz yok, değil mi?" diye guruldadı.
"O zaman hepimiz yok olup gideceğiz!" diye haykırdı Atréju. "Hepimiz!"
"Baksana ufaklık," dedi Morla, "bize ne bundan! Bizim için hiçbir şey önemli değil artık. Bizce hepsi bir, hepsi bir!"
"Sen de yok olacaksın Morla!" diye öfkeyle haykırdı Atréju. "Sen de! Bu kadar yaşlısın diye Fantazya'dan çok yaşayacağını mı söylemek istiyorsun yoksa?"
"Baksana," diye guruldadı Morla, "biz yaşlıyız ufaklık, çok yaşlı. Yeteri kadar yaşadık. Çok şey gördük. Bizim kadar çok bilenler için hiçbir şey önemli değildir artık. Her şey durmadan yenilenir, gece gündüz, yaz kış. Dünya boş ve anlamsızdır. Her şey bir çemberde döner durur. Gelen gitmek, doğan ölmek zorundadır. İyilikle kötülük, aptallıkla bilgelik, güzellikle çirkinlik, hepsi birbirini yok eder. Her şey boştur. Hiçbir şey gerçek değildir. Hiçbir şey önemli değildir."
Bir süre sonra Morla'nın yeniden konuştuğunu duydu:
"Sen gençsin ufaklık, biz yaşlıyız. Sen de bizim kadar yaşlı olsan, kederden başka bir şey olmadığını bilirdin. Baksana. Hepimiz, sen, ben, Çocuk İmparatoriçe, hepimiz neden ölmeyelim? Her şey yalnızca bir görüntüdür zaten, hiçlikte bir oyun yalnızca. Hepsi bir. Bizi rahat bırak ufaklık, çek git!"

.
.
.

O anda Bastian ağır bir deneyim ediniyordu: İnsan dileğinin yerine gelmeyeceğini bildiği sürece -belki de yıllar boyu- bir şeyi dilediğine inanmış olabilir. Ama dilediği düşün gerçekleşme olasılığı ansızın karşısında durunca, o zaman tek bir şeyi diler: Onu hiç dilememiş olmayı.