18.5.11

Rüya.

Akıntılarla taşınan, dalgaların elinde oradan oraya savrulan, okyanusun olanca gücüyle akıllara durgunluk veren mesafelere çekelenmiş denizanası, gelgitin dipsiz kuyusunda sürüklenir. Işığın parıltısını geçirir ve karanlığı içine alır. Herhangi bir yerden herhangi bir yere –çünkü denizin derinliklerinde pusula yoktur, daha uzak, daha yüksek ve daha alçak vardır yalnızca- taşınan, savrulan, çekelenen denizanası öylece asılı kalır ve salınır; ayın hükümranlığındaki denizde gündelik dirimin uçsuz bucaksız nabzı atarken, onun nabzı belli belirsiz ve hızlıdır içinde. Öylece asılı kalan, salınan, nabız gibi atan bu en savunmasız ve güçsüz yaratığın en büyük silahı, varlığını, seyrini ve iradesini ellerine emanet ettiği o koca okyanusun gazabı ve kudretidir.

Ama buracıkta o inatçı anakaralar yükselir. Çakıllı sığlıklar ve sarp kayalar suyu delerek çırçıplak dışarı uğrar; ölümcül ışığın ve istikrarsızlığın yaşam idamesine elverişsiz o kurak, korkunç mekanına taşar. İşte artık, artık akıntılar aldatır, dalgalarsa ihanet eder, kayayla ve havayla çarpışmak için yaygaracı köpüklerle atılıp sonsuz döngülerini kırarak, kırarak..

Her şeyiyle denizin sürüklenmesinden olma bu yaratık, gün ışığının kupkuru kumlarında ne yapar? Ya akıl ne yapar her sabah uyandığında?

Hiç yorum yok: