19.11.10

numenor'un çöküşü

ar-pharazôn'un donanması denizin derinliklerinden gelip, avallôné ile eresséa adacığının etrafını kuşattı; eldar yasa boğuldu, çünkü numenoreanların yarattığı bulut batmakta olan güneşin ışığını kesmişti. ve sonunda ar-pharazôn, kutlu ülke'ye aman'a ve valinor kıyılarına kadar geldi; her taraf hala sessizdi ve hükümleri pamuk ipliğine bağlıydı. çünkü ar-pharazôn nihayet duraksadı ve arkasına döndü. o çıt çıkmayan sahillere bakıp, taniquetil'in, kardan beyaz, ölümden soğuk, sessiz, sabit ve iluvatar'ın ışığının gölgesi gibi müthiş bir şekilde parladığını gördüğünde yüreğine bir şüphe düştü. ama artık kibrinin kölesiydi ve sonunda gemisinden inip, eğer bu topraklar için gelip de savaşan çıkmazsa, kendisinin olacağını söyleyerek, uzun adımlarla sahilde dolaştı. ve numenorean ordusu, tüm eldar'ın bırakıp kaçtığı tuna çevresine karargahını kurdu.


bunun üzerine manwé, iluvatar'ı çağırdı, çünkü o dönemde valar, arda'nın hakimiyetinden vazgeçmişlerdi. iluvatar gücünü gösterip dünyanın şeklini değiştirdi ve numenor ile ölümsüz topraklar arasında derin bir yarık açtı; sular bu yarığa dolarken, oluşan şelalelerin sesi ve dumanı göğe yükseldi ve dünya sarsıldı. numenoreanların donanması uçuruma yuvarlandı ve gemiler batıp sonsuzu dek suyun altında kaldılar. ama aman'a ayak basmış olan kral ar-pharazôn ve fani savaşçıları, yıkılan tepelerin altına gömüldüler. son muharebe'ye ve hüküm günü'ne kadar, o tepelerin altındaki unutulanların mağarası'nda hapsoldukları söylenir.


böylece, sonraki zamanlarda insanların krallarının bütün gemi yolculuklarından ve bilimden ya da yıldız ilminden öğrendikleri şey, dünyanın gerçekten yuvarlak yapılmış olduğuydu, yine de, eldar'ın yola çıkıp, eğer yapabilirse, kadim batı'ya ve avalloné'ye gelmesine izin veriliyordu. bu yüzden insanların alimleri, mutlaka bir dümdüz yol olması gerektiğini söylüyorlardı, çünkü onlara bu yolu bulma izni verilmişti. ve yeni dünya küçülürken, onlar bunu öğrettiler, eski yol ve batı'nın anılarının patikası, havadan ve nefeslerden geçen, görünmeyen, güçlü bir köprü varmışçasına hala uzanıyordu (şimdi tıpkı dünya gibi bu yol da kıvrımlıydı) ve yardım almayan fanilerin ayakta kalamayacakları ilmen'den geçip, tol eresséa'ya, yalnız ada'ya varıyor ve belki de onun ötesine, hala valar'ın yaşadıkları ve dünyanın öyküsünün gelişimini izledikleri valinor'a kadar gidiyordu. ve denizin kıyıları boyunca, belki kaderleri, belki ve valar'ın lütfu veya yardımıyla dümdüz yola giden ve altlarında batmış olan dünyanın yüzünü gören ve böylece lambaların aydınlattığı avalloné rıhtımlarına ulaşan ya da gerçekten aman hududundaki en son kumsallara varıp, orada ölmeden evvel, hem korkutucu hem de güzel olan beyaz dağ'dan etrafa bakan denizcilere ve ümitsiz adamlara dair hikayeler ve söylentiler dolaşıp durdu.


Hiç yorum yok: