Her saat bir erkeğin burnunun ucundan kuş gibi geçen en küçük ve algılanamaz bir olay, genç bir kız tarafından anlatılamaz bir hızla yakalanırdı. Uçuşunu uzaktan izler, çizdiği eğriler bir ders gibi zihnine silinmez bir şekilde kazınırdı. Bir erkek için üzerinde talimatlar yazılı bir pankart gerekirken, bir kız için rüzgarın hafif bir hışırtısı ya da havanın zor duyulan titreşimi bile yeterdi.
Yüzünde hiçbir gam belirtisi olmayan, saf bir kız neden birdenbire ciddileşmişti? Ne düşünüyordu acaba?
Kısa bir süre önce, kuzenini küçük bir kız olarak bırakıp okumaya giden bir çocuk, apoletlerini takıp neşeyle dönünce yine eskisi gibi omzuna vurup, elinden tutarak döndüreceğini, beraber sandalyelerden, koltukların üstünden atlayacaklarını sanır, ama yüzüne şöyle bir bakınca birden ürker, kendisi hala bir çocukken onun genç bir kadın olduğunu fark ederek şaşkın şaşkın yürüyüp gider.
Neden? Ne oldu acaba? Bir facia mı?
Hiçbir şey olmadı. Anne, amca, hala, dadı, hizmetçi hiçbir şey bilmez. Zaten bir şey olacak kadar zaman geçmemiştir ki. Bir iki kez dans etmiş sonra da her nedense başı ağrımıştır. Gece uyumamıştır da... Her şey geçip gitmiştir. Sadece yüzünde yeni bir şey vardır. Artık farklı bakar, yüksek sesle gülmez, armudu ısırarak yemez, 'hani okulda nasıl da...', diye başlayan okul günlerinden söz etmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder