"Çorabını giy. Dualarını aksatma."
Kepçe kulakların çaresi, Potenzalılara göre, gece yatarken başına kadın çorabı geçirmekti. Çorabı çıkarıncaya kadar işe yarıyordu. Çıkardıktan sonra yine kepçeydiler.
"Kulaklarımla yaşamayı öğrendim, anne. Lütfen sen de öğrenmeye çalışır mısın?"
"Ama Kutsal Anamız duasını denedin mi? Bir ay dene. Sakatları bile yürütebildiğine göre kulaklarını düzeltmek onun için çocuk oyuncağı..."
"Kapa çeneni!" diye bağırdım. "Rahat bırak beni, kulaklarımı rahat bırak."
Bakakaldı, yaralanmış, gözleri kocaman. Tek kelime etmeden yürüyüp hızla yatak odasına gitti, bulanık ruhunu paçavraya dönmüş bir duvağı sürükler gibi sürükleyerek.
Pişmanlık duydum ona bağırdığım için, nefret ediyordum kendimden; ama kulaklarımı düzeltsin diye Tanrı'nın annesine dua etme fikri, onları bu şekilde yaratanın zaten oğlu olduğunu düşününce, delilikten başka bir şey değildi.
...Ah, iyi kadındı annem, asla yalan söylemezdi, kimseyi kandırmazdı, ağzından kötü söz çıkmazdı. Yerleri siler, yığınla çamaşırı yıkayıp asar, saatlerce ütü yapardı; yemek pişirir, dikiş diker, yerleri süpürür, yaşadığımız zorlukların yüzüne cesaretle gülümserdi; ellerinde ve ayaklarında İsa'nın yaraları, başında dikenlerden yapılmış bir taçla dolanırdı. Istırabına tanık olmak yürek parçalayıcıydı, o kadar ki, hasiktir, sıçmışım ağzına, benden bu kadar demesini isterdim. Sabrının taşıp babamın kafasına şarap damacanasını geçireceği, Bettina'nın yüzüne bir tokat aşkedip bizi sopayla döveceği günün özlemiyle yanıp tutuşuyordum. Ama bizi dualarıyla cezalandırmayı, elindeki tespihle boğmayı yeğlerdi.
...
İnanmak zorundaydım. Falsolu atışlarım, fişeklerim, bütün o hakimiyet nereden geliyordu? İnancımı yitirsem çözülebilir, zamanlamamı yitirebilirdim. Atıcıları yürütmeye başlayabilirdim. Bazı şüphelerim vardı tabii ki, ama geri itiyordum onları. Tanrı'ya inancını yitirmeden de yeterince zordu bir atıcının hayatı. Bir anlık inançsızlık kola kramp girmesine neden olabilirdi, suları bulandırmanın alemi ne? Bırak her şey olduğu gibi kalsın. Kol cennetten gelmedir. İnan buna. Takdiri ilahiyi boşver, hem Tanrı sadece iyiyse bu kadar kötülük niye, her şeyi önceden biliyorsa kendi yarattığı insanları cehenneme göndermek niye? Bu soruları sormak için çok erken. İkinci ligde başla, sonra büyük bir takıma transfer ol, Dünya Finali'nde oyna ve bütün zamanların en iyi beysbolcularının arasında yerini al. İşte o zaman arkana yaslanıp soru sorabilirsin; Tanrı neye benzer, bebekler neden sakat doğar, açlığı ve ölümü kim yarattı?
...
Yüce Tanrım, bana yardım et! Ve açtım adımlarımı, düşüncelerim de peşimden geliyorlardı, koşmaya başladım, donmuş ayakkabılarım fareler gibi ciyaklıyorlardı; koşmanın da yararı olmadı, düşünceler bırakmıyordu peşimi. Ama koşarken Kol, o canım sol Kol duruma hakim oldu ve bana usulca seslendi; sakin ol, evlat, yalnızlık bu, bir başınasın dünyada; ne baban ne annen ne de inancın yardım edebilir sana; kimse kimseye yardım edemez, sadece sen yardım edebilirsin kendine, ben de bu yüzden buradayım, çünkü biz birbirimizden ayrılamayız, birlikte her şeyin üstesinden geliriz.